Aslında kimse 30 yaşından sonra aşkı bulamayacağını söylemedi, ama hepimiz bir şekilde buna inandırıldık. “Artık o yaştan sonra kim kimi beğenir?” cümlesi kulaklarımızda çınlarken, Bucada dolmuş beklerken yanımızda çayını üfleyen adamın gözlerine bakmayı unuttuk. Halbuki aşkın yaşı mı olur? Hele İzmir’in akşam serinliğinde… Orada yeniden filizlenen umutları kim tutabilir? Türkiye’de hayat pahalı olabilir, kira ateş pahası olabilir ama aşk, hâlâ bedava dağıtılıyor.
Sakın unutma: Hayat bazen çamaşır ipine benzeyen, incecik bir sabır terazisi gibi. Elektrik faturasına kızarken, Buca’da pizza seçerken bir çift el sana yardım edebiliyor; işte orada başlıyor yeniden sevebilme ihtimali. “Yahu ben mi delirdim, yoksa bu kadın pizzaları benim için mi poşetliyor?” diye gülerken buluyorsun kendini. Mizah da işte bu noktada devreye giriyor; çünkü Türkiye’de yaşıyorsan ve hâlâ aşka inanıyorsan, zaten espri anlayışın gelişmiş demektir.
Lafı dolandırmaya gerek yok, aşk hâlâ sokak köşelerinde gizleniyor. Belki sabah işe yetişmeye çalışırken dolmuşta omzuna düşen başla başlıyor, belki de pizza yerken yanlışlıkla birbirinize uzanmanızla. İzmir’in Buca’sında, hatta o en dar ara sokaklarında bile yeniden çarpabilir kalbin. Çünkü insan dediğin, kaç kere düşerse düşsün kalkıp yürüyebilen bir varlık; aşk da tam bu kalkış anında çıkıp “sürpriz!” dercesine kapıyı çalıyor.
Ilık mevsimlerin güzel şehri İzmir’de, kendine iyi bakmayı öğrenen herkes, yeniden sevmeye hazır olabilir. Türkiye’de hayatın zorluklarını say say bitmez, ama aşkın getirdiği o küçük mucizeler var ya, işte onlar için her şeye değer. Birlikte İzban kartına basılan son paranın kahkahaya dönüşmesi, evde bozulan kombinin yanında sarılıp üşümeyi eğlenceye çevirmek, Buca’da bir kafede “biz hâlâ buradayız” diyebilmek… Hatta öyle ki, sevdiğin kişiyle birlikte kanepede dizi izlerken bile yüzünüzde gülücükler açabiliyor; o kadar mutlusunuz. Aşk, bütün yorgunluğuna rağmen içini ısıtan çayın ilk yudumu gibi; ve sen, evet sen, yeniden sevebilir, yeniden âşık olabilirsin.