Ah, sevgili memleketim Türkiye! Al ve kan rengindeki bayrağını, sokaklarındaki simitçini, dolmuştaki “arka tarafa ilerleyelim” çağrılarını bir kenara koyarsak, şu hayatta “zor” kelimesini yeniden tanımlayabilen yegâne ülke. İşte size 2025 yılının muazzam bir gerçeği: asgari ücret tam tamına 22.104 TL! Evet, rakam büyük ama cübbeli hocanın cennet arsaları promosyonu kadar hayalperest.
İşte burada Stockholm sendromu devreye giriyor. Hayır, bu sendromu bilmeyenler için hemen özetleyelim: Esaret altındaki kişi, zalimine sevgi beslemeye başlar. Bu tanımı alın, önümüzdeki ilk maaş günü bir kağıda yazın ve komşuya gösterin. Şüphe yok ki bir “Allah razı olsun” çıkıverir ağzından. Halbuki kirayı bile ödeyemiyorsundur ama olsun, razıyız. Razıyız ki bu Stockholm rüzgârı dinâriyenin kokusuyla bütünleşmiş durumda.
Din ve Stockholm sendromu… İkisinin de temelinde “sabır” yatıyor denir. Ama sabır taşına çimento döken bu ülkede, sabır bazen sizin ruhunuzla dalga geçen bir trambolinden başka bir şey değil. “Bu dünya yalan dünya, asıl yurdunda zengin olacaksın” diye avutulan insanların 22.104 TL’yi duyduğundaki ilk tepkisi: “Oh, çok şükür.” Peki ya sonra? Bakkalda iki peynir, bir ekmek alıp kasada borç yazdırmak!
Bu mizah dolu cinnet ortamında, 22.104 TL’nin mizahi değerini hiç sorguladınız mı? İki haftada bir düzenlenen indirimi düşünün: Markette kıyıma çıkmış tavuk kanadı “İndirime girdi!” diye çığlıklar atarken, bir yandan hesap makinesiyle maaş kalemini hesaplayan insanlar. Ne de olsa, burada ölçüm basit: Paran var, markettesin; paran yok, dua edersin.
Sonunda, bu ülkede mizahıyla yaşamak bir başkaldırının tek yolu gibi. Stockholm sendromu ve dindarlığın sardığı toplumu, 22.104 TL’nin ironik ama trajik güzelliğinde sorgulamak çok mu komik? Belki de en komik olanı: Türkiye’de insanlar yaşıyor, çünkü başka bir şey yapmak için ya cesaret ya da imkân gerek.
Öte yandan, memleketteki hadsizliğin boyutlarını da unutmamak gerek. Herkes her konuda fikrini söylemekten geri durmazken, bilmediği konuları yorumlama cesaretini de fazlasıyla bulabiliyor. İşte bu, Türkiye’de varoluşun bir başka ironik yüzü: Bilgisiz ama cesur!